"Ah şu yezit sanat aşkı. O olmasaydı belki daha mesut olurduk."
Şükûfe Nihal´in 12 Şubat 1950 tarihinde Halide Nusret Zorlutuna´ya gönderdiği mektubu, 22x29 cm...
"Sevgili Nusretciğim,
Evvela dişlerinin rahatsızlığına pek üzüldüğümü yazayım. Benimkiler de neredeyse o hâle düşmek üzere. Neden şimdiye kadar önünü almadın? Birden bire mi oldu? Ankara´da iyi dişçiler vardır sanırım, çare yok yeni bir diş yaptıracaksın. Geçmiş olsun.
...
Burada dehşetli soğuk oldu. Ömrümde İstanbul´da böyle kış hatırlamıyorum.
...
Parti işleri ne âlemde? Meşgul oluyor musun? Zamanı pek yaklaştı. Senin için candan temennilerim var. Ben evde kaldığım günler durmadan yeni romanımı yazıyorum. Sanki eskisi ortaya çıkmış gibi. Kendi kendime; "Ey şeyh-i kerâmet-fürûş, ez de suyunu iç!" diyorum. Lalettayin bir gazeteye veremem. Öbürlerine kene gibi sarılan var. Ama kıymetli, ama kıymetsiz bunun değeri yok. Gazetenin eşi, dostu olmak yeter. Ne yapalım ki bir illete tutulmuşuz devası kâbil değil. Ölürken de yazacağız. Tıpkı Şair Leyla´nın ölümünden beş dakika evvel başında müzik yaparlarken hâlet-i nez´de parmağını kaldırıp da; "usulden düştünüz, olmadı" diye ihtâr etmesi gibi. Ah şu yezit sanat aşkı. O olmasaydı belki daha mesut olurduk. Neyse...
...
Sana bütün gönlümle sıhhat dilerim sevgili can kardeşim. Yine seni çok özledim. Şu anda gözlerim doluyor.
Şükufe Nihal